Son zamanlarda Batı Azerbaycan üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan araştırmacı ve tarihçi Sabuhi Hüseynov, sosyal ağlarda bilgi paylaştı. Sabuhi Hüseynov şunları yazıyor: "Zengezur'un batısında, Gafan şehri yakınlarında bir köy var. Köyün adı Gavart (ya da Kavart). 1851'de Gavart köyüne bir Yunan geldi. Adı Kharlampik Kundurov'du. Böylece Yunanlar Zengezur'a yerleşmeye başladılar, bakır işlemeyle de uğraşıyorlar. 1865 yılında burada fotoğrafta gördüğünüz St. Karlampia Ortodoks Kilisesi inşa edildi. Fotoğraflar 2020 yılına ait. Ermenilerin sadece Azerbaycanlılara ait camilere değil, Ortodoks kiliselerine de aynı tavrı sergilediklerini gösteren fotoğraflardan. Kilise bizim camilerimiz gibi harabeye dönmüş ama güneşten gölge arayan hayvanların barınağı haline getirilmiş. Ermenistan yıkılan anıtın umurunda değil. Her zaman Ermenilerin yanında olan Yunanların bundan haberi var mı?!"
Faktyoxla Lab. olarak tarihbilimcinin bu iddiasının doğruluğunu, aynı zamanda Ermenilerin kendileri için kutsal olarak bilinen bir kiliseyi neden bu hale getirdiklerini, kilisenin bağlı olduğu Yunan Ortodoks Kilisesiyle Ermeni Apostol Kilisesi arasında yüzyıllardır süregelen çatışmaların nedenlerini araştırdık.
Araştırmalarımız zamanı Batı Zengezur’un Kafan iline bağlı Gavart köyünde bulunan St.Karlampia Ortodoks Kilisesi’nin resimlerinin Rus coğrafya bilimci İlya Bunyanovski tarafından çekildiğini ve 2020 yılının Ocak ayında bloğunda yayınladığını belirledik. Kendisi de yazdığı ‘‘Çokuluslu Ermenistan. Yezidiler, Asurlular, Yunanlılar, Persler’’ isimli yazısında Gavart köyünde karşılaştığı Yunan Ortodoks Kilisesi’nin durumundan bir hayli müteessir olduğunu, Ermenistan'da ve Karabağ'da camilerin böyle bir durumda olduğunu çok duyduğunu, ama ilk kez böyle bir Ortodoks kilisesi gördüğünü dile getiriyor: ‘‘Hatta kilise, halsiz ineklerin sıcaktan kaçtığı bir ahıra dönüşmüş…’’ ve peşinden bir resim daha paylaşarak resmin altından şunları yazıyor: ‘‘Bizans görünümlü kilisede hayvan dışkıları’
Ermenistan’daki farklı etnik ve dini kimliklerle ilgili okurlarına kapsamlı bilgiler sunan İlya Bunyanovski kimi zaman olaylara taraflı, hatta nefretle yaklaşarak çarpıtmağa çalışsa bile, onun verdiği bilgiler ışığında bu kiliseyi yaptıran kişinin Türkiye’nin Gümüşhane ilinden gelen Ortodoks Yunan olan tüccar Kharlampik Kundurov olduğunu öğreniyoruz. Allaverdi ilinin bakır madenlerini işleten Kundurov’un orda seri halinde fabrikalar ve üretim tesisleri kurduğu da bilinen gerçekler arasında. I.Bunyanovski daha sonra yazıyor: ‘‘Böğürtlen çalıları arasında bir Yunan mezarlığının kalıntıları gizlidir. Herhangi bir Ermeni'nin Yunanlar hakkında bildiği en önemli şey, hepsinin bu bölgeden ayrıldığıdır. 1940'larda Sibirya'ya değil, 1990'larda, tarihi bir vatan bile denilemeyecek olan Yunanistan'a gittiler. Genel olarak, aynı şey eski SSCB'nin tüm bölgelerinde, hatta Essentuki'de, hatta Taşkent'te yaşayan Yunanların hepsi için geçerlidir, sonuçta, bildiğiniz gibi, hepsi "Yunanistan'da her şey var!" – diyerek gittiler ve geri dönmediler.’’ (kaynak
Sorun sadece Gavart köyündeki Yunanların yaşadıklarıyla sınırlı kalmıyor. Araştırmalarımız zamanı Kelbecer bölgesinde Yunanların yaşam alanlarından olan Mehmana köyü’nde de Ermenilerin Yunanlara karşı benzer davranışlar içinde oldukları belli oldu. Mehmana köyünde yaşamış safkan bir Yunan kızı olan Svetlana Bugadova, babasıyla birlikte memleketini nasıl ziyaret ettiğini verdiği bir röportajda anlattı. En son 1983 yılında gelmiş Svetlana: "Önceden bu köyde sadece Yunanlar yaşıyordu. Orada bir zamanlar Ermeni olduğunu bile hatırlamıyorum.’’ – dedi.
Bu topraklardaki Ermeni sayısının artmasından sonra, diğer vatandaşların barışçıl yaşamı sorgulanmaya başlandı. Halklar arasındaki karşılıklı anlayış ve hoşgörü Ermeni nefretiyle çatıştı. Birinci Karabağ Savaşı'ndan sonra Ermeniler, Mehmana köyünde ( Greek: Μεχμανά) Yunanlar da dahil olmak üzere Azerbaycan halkına ait her şeyi yok etmeye başladılar. Özellikle, yerel mezarlık da yok edildi ve bu vahşetten geriye sadece birkaç Yunan mezarı kaldı. 1990'larda Ermenistan'ın Azerbaycan'a yönelik saldırganlığı başladığında pek çok kişi köyü terk etti. Mehmana'dan ayrılmayı reddedenler kayıplara karıştı ve haklarında hâlâ bir bilgi yok. Azerbaycan topraklarını ele geçiren Ermeni işgalciler, her şeyden önce yerel sakinlerin evlerini yıkmaya başladılar. Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı saldırısında sadece Azerbaycanlılar zarar görmedi, bu saldırılardan Yunanlar da nasiplerini aldılar.
Araştırmalarımız zamanı Mehmana köyündeki Yunan Ortodoks Kilisesi’nin de Ermeniler tarafından tahrip edildiğini öğrendik Ayrıca, bu vahşi eylem sadece Mehmana köyüyle de bitmiyor. Özellikle Karabağ'ın Ermeni işgali sırasında, tüm eski Alban kiliseleri saldırganlar tarafından "eski Ermeni Kiliseleri" olarak sahiplenildi. Bugün Ermeni tarafı, Azerbaycan'ı "eski Ermeni" mirasını yok ettiği iddiasıyla suçlayarak bu konuyu kullanmaya çalışıyor, ancak tüm bunlar son otuz yılda yasadışı olarak inşa edilmiş olmasına rağmen, şimdi modern teknolojiler sayesinde nerede eskiden anıt olduğunu tespit etmek kolay. kaynak
Bu yazıyı İngilizce versiyonunda link aracılığıyla okuyabilirsiniz
Çok ilginçtir ki, daha sonra Ermenistan'da yoğun bir şekilde Mehmana köyündeki Yunan cemaatinin “korunduğunu” iddia etmeğe başladılar. Ancak yerel mezarlıkta sadece Azerbaycanlıların değil, aynı zamanda Yunanların mezarları da yok edilmişti. Ve kilisede “aniden” Ermeni sembolleri ortaya çıkmıştı. Tabii ki, Ermeni aklı Gevart’ta coğrafi koşullardan dolayı yapamadığını Mehmana’da gerçekleştirdi.
Şimdi gelin Ermenilerin neden Yunan Ortodokslara karşı düşman olduğuna dikkat edelim. Hem Bizanslar, yani Yunan Ortodokslar, hem de Ermeniler Hıristiyan olmalarına rağmen, savundukları Hıristiyanlıktaki inanç farklılıkları iki grup arasında tanınmazlığa ve gerginliğe yol açan farklılıkları da beraberinde getirmektedir. Hem iç hem de dış ilişkilerinin önemli bir kısmı dine bağlı olması sebebiyle bu gerginlikler ve uzlaşmazlıklar aslında Yunan Ortodoks ve Ermeni ilişkilerinin yüzyıllarca önemli bir parçasıydı ve Ortodoks ve Ermeni Kiliseleri arasında kalıcı bir ayrıma neden oldu.
İki taraf arasında birçok Hıristiyan mezhebinde olduğu gibi, aslında sadece birkaç kritik farklılık vardı. İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olması, ebedi yaşam ve cemaat gibi temel inançlar çoğunlukla aynıydı. Ermeni ve Yunan Ortodoks Kiliseleri arasındaki başlıca anlaşmazlıklar, Orta Çağ teolojisi adına, iki ana başlığa ayrılabilir. İlk olarak Ermeniler, Suriye ve Mısır’daki birçok kişi bu karara karşı çıkmasına rağmen, Konstantinopolis Patriği ve Roma’daki Papa tarafından tanınan Dördüncü Ekümenik Konsili’ni reddetti. İkincisi, Ermeni Kilisesi, bu konuda Bizans’ın görüşlerine aykırı olan özerk bir kilise olmayı sürdürdü. Ermenistan’ın ayin için mayasız ekmek ve karıştırılmamış şarap kullanımı gibi başka meseleler olmasına rağmen, bu iki mesele tartışmanın ana iki noktasıydı. kaynak
Uzmanlara göre, Ermeniler Perslerle savaş halindeyken, Bizans'ta bilimde “Kristolojik anlaşmazlıklar” olarak bilinen bir sorun ortaya çıktı. Mesih'te insan ve ilahi arasındaki ilişki sorunu çözülüyordu. Soru şuydu: İnsanlık kimin acılarıyla kurtarıldı? İlahi olanın ıstırabı mı yoksa İnsanlığın ıstırabı mı? Patrik Nestorius'un (Nasturiler) destekçileri şöyle savundu: Tanrı doğmaz, acı çekmez ve ölemez, bu nedenle insan çarmıhta acı çekti ve öldü ve içindeki ilahi öz ayrı kaldı. Bu versiyonun hemen birçok rakibi vardı, ancak diğer uç noktaya gittiler: İsa'nın yalnızca Tanrı olduğunu ve insan özünün onun içinde tamamen bulunmadığını açıkladılar. Mesih'in tek doğası (mono-physis) hakkındaki bu tez, monofizitizm diye ismlendirildi. Böylece, Ermeni Kilisesi göreceli bir yalnızlık içinde kaldı - Kafkas Alban kilisesi ve küçük Kakheti eyaleti Hereti, benzer düşünen insanları olarak kaldı. Ermenistan'da garip bir şey oldu: 630'dan 660'a kadar Kalsedonlular Ezra ve Nerses onun katolikleriydi. Onların altında birçok ünlü tapınak inşa edildi - Gayane tapınağı, Zvartnots ve (bölgede) 618'de dikilen Eçmiadzin Katedrali'ni yeniden inşa ettiren Nerses'ti.
Ermeni Kilisesi'nin itibarına göre, aşırı Monofizitizm’den yavaş yavaş ılımlılığa, sonra daha da ılımlıya kaydığını söylemek gerekir. 726 Malazgirt Konsili Jülyenizmi kınadı ve bu radikal Monofizit doktrin sonunda reddedildi. Yunan Kilisesi ile bir birlik neredeyse gerçekleşecekti, ancak Arap işgali bunu engelledi. Yavaş yavaş, Ermeni Kilsesi Ortodoksluğa çok yaklaştı, ancak yine de son adımı atmadı ve Ortodoks olmayan bir kilise olarak kaldı. Daha sonra zaman zaman Bizans ile yakınlaşma girişimleri olmuş, ancak her seferinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Şaşırtıcı bir şekilde, Ermenistan İslamlaşmadan kaçtı ve Ermeni Monofizit Hıristiyanları, Filistin ve Suriye'deki birçok Monofizit gibi Müslüman olmadı. Monofizitizm ruhen İslam'a o kadar yakındır ki, dönüşüm neredeyse acısızdır, ancak Ermeniler böyle bir dönüşümden kaçınmışlardır. kaynak
Tarihte İmparator II. Basileios’un (MS 976-1025) ölümünün ardından, MS 1025 ile 1071 yılları arası Ermeniler için Bizans tarihindeki en baskıcı dönem oldu. Ermeni devletlerinin bu dönemden önce ve bu dönem süresince fethedilmesiyle, Yunan din adamları Ermenilerin Ortodoksluğa geçmesi için ısrar etmeye başladılar. Onları savunmak için etnik bir Ermeni devleti olmayan Ermeniler, Bizans İmparatorluğu’ndaki bu sorunları kendi başlarına halletmeye bırakıldılar. İmparator IX. Konstantin (MS 1042-1055), iki Ermeni Katolikosu, Petros ve II. Khatchik’i mahkûm olarak Konstantinopolis’te tuttu. IX. Konstantin, Ermeni Katoliklerinin pozisyonunun tamamen ortadan kaldırılması için çalışmış ve Bizans askerleri Sebastia’daki Ermenilere kilise servetinin nerede olduğunu ortaya çıkarmak için işkence etmişlerdir. Bütün bu eylemler Ermeniler için Bizanslılara karşı duyulan derin bir kızgınlığına yol açtı. Ermeniler için durum o kadar kötüydü ki, sonraki yüzyılda Suriyeli Büyük Patrik Michael, Bizanslıların bu kadar korkunç şeyler yapmasına ve Konstantinopolis Patrikhanesi, Ermeni edebi metinlerinin ve kutsal yağının ayaklar altında ezilmesini emretmesine Şeytan’ın kötü etkisinin neden olduğunu söyledi. (Büyük Michael, 175). Devlete yönelik yaygın bir zulüm olmasına rağmen, herhangi bir birincil kaynakta tüm Ermenilerin kitlesel dönüşüm girişiminden, özellikle ordudaki büyük Ermeni birliği veya etnik olarak Ermeni Bizans aristokrasisinden söz edilmemektedir.
Ermeni kilisesinin teorik olarak ortadan kaldırılması Bizans’ın çok işine yaracaktı. Ermeni ulusal kimliğinin bir kaynağı ortadan kalkacak ve Bizans’ın her yerinde dini ortodoksiyi doğrulayacaktı. Politik düşünceler her ne kadar önemli olsa da, Orta Çağ’da dini inançların ne kadar önemli olduğunu ve Bizanslıların Ermenileri Ortodoksluğa sokma konusunda küçük bir ilgileri olmadığını hatırlamak önemlidir.
Herhangi bir tartışma şansının dini inançların uyuşmazlığını neredeyse hemen yıkacağı doğrudur, ancak bu inatçılık sadece Bizans’ın bir parçası değildi. Ne Bizanslar ne de Ermeniler diğerinin dini tartışmalarına hiç itimat etmedi ve iki taraf da her türlü uzlaşma anlaşmasını engelleyerek duruşunu bozmadı. kaynak
Aralarında ciddi inanç farkları bulunan Yunan Ortodoks ve Ermeni Apostolik Kiliselerinin rahipleri sık sık kavgaya tutuştukları da gözlemleniyor. Genelde Kudüs'te Ermeni Patrikhanesi’nin Kutsal Haftanın Büyük Cumartesi gününde Kutsal Kabir Kilisesi'nde Kutsal Ateşin yakıldığı gün olan Ortodoks Paskalyasının da kutlanmasına katılması gerilimin iyice tırmanmasına neden oluyor. Geleneğe göre Ermeni patriğinin de katıldığı en önemli Hıristiyan ayinlerinden biri olan Kutsal Ateş'in kaldırılması törenleri Ortodoks Yunanların bu olaya karşı çıkmasıyla başlayan olaylarla gölgeleniyor. kaynak
Bu yazıyı Rusca versiyonunda link aracılığıyla okuyabilirsiniz
Farklı mezheplerin temsilcileri arasındaki İsrail'deki ana Hıristiyan türbeleri etrafındaki çatışma azalmıyor. Gerçek şu ki, 1856'dan beri Tapınak, Hıristiyan Kilisesi'nin altı mezhebi arasında bölünmüştür: Yunan Ortodoks, Katolik, Ermeni, Kıpti, Suriye ve Etiyopya Hıristiyanları. Her birinin kendi yan şapelleri ve dua saatleri olmasına rağmen, kiliseler arasındaki ilişkiler her zaman gergin olmuştur, ancak İsrail türbelerinde durum daha da ciddidir: din adamları, kimin hangi tapınağa dokunma hakkına sahip olduğu ve kimin ne zaman ritüelleri gerçekleştireceği konusunda neredeyse hiçbir zaman anlaşamazlar.
Onların çekişmeleri, Hristiyanların kendileri onu kimin açacağını anlayamadıkları için hatta Kutsal Kabir Kilisesi'nin anahtarının bir Arap'a verilmesi gerektiği noktasına bile ulaşmıştır.
Bu iki kilise arasında en büyük kavgalardan biri Aralık 2007'de Hıristiyan dünyasının ana türbelerinden birinde - efsaneye göre İsa'nın doğduğu Beyt Lehem'deki Doğuş Kilisesi'nde gerçekleşti. Ardından tapınaktaki kavgaya 80 din adamı katıldı: 50 Yunan ve 30 Ermeni kilisesi temsilcisi. Çatışmanın nedeni, Ortodoks ve Ermeni kiliseleri tarafından yaklaşan 7 Ocak Noel kutlaması arifesinde Katolik Noel tatilinin ardından tapınağın temizlenmesi sırasında yaşanan bir yanlış anlaşılmaydı. İddialara göre, kavgaya karışanlardan bazıları tapınağa gidip “kendilerine ait olmayan” türbelere dokunmuşlardı. Bu önce süpürgelerin, sonra da sopa ve taşların havada uçuşması için yeterli olmuştu. kaynak
BBC'nin haberine göre taraflar olanlardan dolayı birbirlerini suçluyorlar: Yunanlılar haklarına saygı gösterilmesini talep ediyor, Ermenilerse, kutsal haçın açılması onuruna geleneksel ayinlerine yabancıların müdahale etmemesi konusunda ısrar ediyor. “Bu, statükonun ihlalidir. Ermeni kilisesinin temsilcilerinden biri gazetecilere verdiği demeçte, Yunanlar birçok kez keşişlerini mezarın yanına yerleştirmeye çalıştılar, ancak Ermeni töreni sırasında buna hakları yok” dedi. Yunan temsilcisi ise Ermeni din adamlarının türbede bulunma haklarını ihlal etmelerini protesto edeceklerini söyledi. “Merkezde durduk ve koYunanamızın içeride kalmasına izin verene kadar ayrılmayacağımızı söyledik. Reddettiler ve o anda polis ortaya çıktı ”- dedi adını vermeyen Yunanlılardan biri.
Kudüs Ermeni Patrikhanesi temsilcisi Koryun Baghdasaryan, Radyo Azatutyun'a verdiği röportajda olayı anlattıktan sonra cümlesini tam da ulusuna has bir şekilde sonlandırdı: “Bu bir provokasyondu ve bu provokasyonların bir daha ne zaman olacağını söyleyemem ama biz hazırız, neler yapabileceklerini biliyoruz, cevap vermeye hazırız” dedi.
Bundan başka, gerek Moskova ve Erivan kiliseleri, gerekse de Tiflis ve Erivan kiliseleri arasındaki ilişkilerin sorunlu olduğu göz önünde bulundurulursa, sorunun asıl kaynağının Ermeni Apostol Kiliseleri olduğu açık ve net gözükmektedir. Çünkü ulusal mevcutluğun temeli yapıtaşlarından olarak bilinen Ermeni Apostol Kilisesi bölgedeki tüm kiliseleri kendi kiliseleri olarak görmektedir.
Sonuç olarak
- Kafan’ın Gavart köyündeki St.Kharlamp Yunan Ortodoks Kilisesi’nin harabeye dönüşmesinin asıl nedeni Ermenileri olaya mezhepsel açıdan bakmasıdır,
- Yunan Ortodoks Kilisesiyle Ermeni Apostol Kilisesi arasında mevcut olduğu iddia edilen sorunlar tamamen gerçektir,
- Ermenilerin bölgedeki tüm Kiliseleri Ermenileştirmek istemeleri de doğrudur.