Rus siyaset bilimci, Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Direktörü Andrei Kortunov Ermenistan haber Ajansı NEWS.am sitesinin sorurını cevaplarken Rusya-Türkiye ilişkilerinde sadece Suriye'yi değil birçok bölgeyi de etkileyen sorunların biriktiğini söyledi. Kortunov röportajda Moskova ve Ankara'nın sadece Orta Doğu'da değil, Afrika kıtasında da birçok bölgesel çatışmaya farklı yaklaşımları olduğunu, Rusya-Ukrayna çelişkilerinin çözümünde farklı yaklaşımların getirdiği zorlukların bulunduğunu anlattı.
Faktyoxla Lab. (Teyit laboratuvarı) olarak okurlarımız için Kortunov’un iddialarının ne kadar doğru olup olmadığını okurlarımız için araştırdık.
Öncelikle, Andrey Kortunov’un bölgesel aktörlerle, özellikle de Erdoğanla ilgili sık sık Rus basınına demeçler verdiğini söylememiz gerekiyor. Tabii, bu demeçlerde belirtilen görüşlerin çok az bir kısmının gerçeği yansıttığını, çoğu düşüncelerininse direk Türkiye’nin büyümesine duyulan kıskançlık üzerine kurulduğunu belirtmek zorundayız. Örneğin, Şubat ayında o, nezavisimaya gazeta’da yazdığı analiz makalesinde Erdoğanla ilgili şu tespitlerde bulunmuştu: ‘’ Erdoğan bölgesel gündemle sınırlı kalmıyor; BM Güvenlik Konseyi ve diğer küresel yönetim organlarında reform yapılması da dahil olmak üzere uluslararası sistemin bir bütün olarak yeniden yapılandırılmasından bahsediyor. Bununla birlikte, Ankara'nın küresel düzeydeki pratik deneyimi mütevazı kalıyor ve bu nedenle Türkiye’nin önerileri şu ana kadar genel geçer beyanlara indirgeniyor ve genellikle dünya reformları için düşünceli bir tekliften çok, Türk liderinin kişisel markasını tanıtmanın bir yolu olarak algılanıyor.’’
Bu tespitlerin ne kadar küçümseyici bir dille verildiğini dile getirdikten sonra, geçelim Kortunov’un son demecindeki iddialarının ne kadar olup olmadığına:
1.iddia: Rusyayla Türkiye arasında Afrika kıtasına bakışta farklılıkların olması:
Bilindiği üzere, bu gün Rusya’nın bölgesel bir güç olan Türkiye ile rekabet ve uyum içinde olması oldukça oldukça olağan ve mantıklı bir durumdur. Çünkü ABD’nin çatışma bölgelerinden dışlanmasını sağlamanın (bu Rusya için çok önemlidir) en iyi yolu bu alanlarda etkili olan bir devletle çalışmaktır. Türkiye’nin kendi ulusal çıkarları ve uluslararası alandaki stratejik özerklik arayışının pragmatik yolları da Rusya’dan geçmektedir. Aynı şekilde benzer durumun Rusya için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda, bir düzen yaratmaya yönelik her adım, bahsettiğimiz akıllı uyumun bir parçasıdır. Başka bir deyişle, uluslararası sistemin yapısal değişim ve/veya dönüşüm sürecinde Rusya, Türkiye’yi uluslararası arenadaki etkinliğini artırmak için yararlı bir araç olarak görürken, Türkiye, Rusya’yı stratejik özerkliğini güçlendirmek için kullanabileceği bir denge unsuru olarak görmektedir.
Bunu dışında Türkiye’nin Rusya ile uyumlu ilişkisi aynı zamanda Afrika ülkelerinin Rusya’ya daha hoş bakma nedenleri arasında yatmaktadır. 2023 yılında bir araya gelen Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin tahıl koridoru meselesinde Rusya’dan gelecek 1 milyon ton tahılın, un haline getirilip Afrika’daki fakir ülkelere gönderme konusunda mutabık kalmıştı. Bu mutabakat bizlere hem Türkiye hem Rusya hem de Afrika açısından kazançlı bir tablo sunmaktadır. Hem kazanan hem de ilişkilerin geliştirilmesine olanak tanıyan Türkiye-Afrika- Rusya üçgeni haliyle Türkiye’nin de bulanıklaşan dış politika gözlüğünü silmesine yol açmıştır. Avrupa Birliği (AB) ile ilerlemeyen sürecin ardından Avrupa’nın baskılarını bir kenara bırakan Türkiye, aktörel menfaatini daima ön planda tutmaya çalışmıştır. Rusya’ya karşı güven problemi duymadığını defaatle dile getiren Erdoğan, Avrupa ve Rusya ile aralarında yakınlığın aynı olduğunu belirtmiştir.
Rusya’nın Afrika’da karşılık bulması ve Türkiye’nin artan Afrika ilişkiler beraberinde gelen Türkiye-Rusya ortaklığı; Türkiye-Afrika-Rusya üçgeninin dinamiklerinin ne kadar sağlam ve birbirine bağlı olduğunu gösteriyor. Rusya’nın yalnızlaştırılması, Afrika’nın sömürge kültürünü reddetmesi, Türkiye’nin Avrupa tarafından karşılıksız kalması birleşmenin temel taşları arasında sayılmaktadır. Bakıldığında,her üç tarafın kendi çıkarları doğrultusunda hareketlerinin bir sonucu olarak bu üçgenin oluştuğunu söylene biliriz. Yani, Kortunov’un bu iddiası kökünden yanlıştır ve Türkiye Rusya arasında Afrika’da her hangi bir çıkar çatışması bulunmamaktadır.
2.iddia: ‘‘Siyaset bilimciye göre Suriye'deki yeni hükümet Ankara'ya bağımlılığını sürdürmekle ilgilenemez.’’ iddiası:
Ortadoğu'da yeni bir dönem başlıyor. Bu yeni dönemde, bugüne kadar olduğu gibi, toprak bütünlüğü temelinde, kapsayıcı, adil, düzenli, sürdürülebilir bir Suriye'nin inşası için mücadele eden Türkiye, hem diplomaside hem de bizzat Suriye'nin yeniden yapılandırılması ve inşasında öncü olacağını hep dile getirdi. Dışişleri Bakan Hakan Fidan ilk basın toplantısında, "Türkiye komşu ülkelerle birlikte Suriye'nin yeniden inşa edilmesinde elinden geleni yapacak. Yeni yönetim ile işbirliği yapacak" açıklamasını yaptı. Suriye'de kapsayıcı, adil, istikrarlı bir düzen kurulduktan sonra, yeniden yapılandırılan bu devlet yönetimi eğer başarılı olursa, bu başarı bölgedeki diğer ülkeler için bir model oluşturacaktır.
İktidar partisi de AK parti aynı şekilde Suriye'nin bölünmez toprak bütünlüğünün Türkiye için son derece önemli olduğunu vurguluyor. Konuyla ilgili Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci şunları söylemişti: "Türkiye'nin kırmızı çizgilerinin tek tek tamamlandığını, terör koridorlarının boşluklarının doldurulduğunu ve Suriye'de, inşallah bundan sonra süreçte halkın özgür iradesiyle seçim yaptığı, demokrasinin ve evrensel hukukun tüm normlarıyla hayat bulduğu bir seçimle, halkın iradesiyle yapılan bir seçimle Suriye'de tek parça, böyle üç beş parça değil, tek parça halinde yeni bir demokrasi ve hukukun egemen olduğu bir hükümeti Türkiye olarak sonuna kadar desteklediğimizi de burada belirtmek istiyorum."
Rus siyasetbilimci burda önemli bir hususu atlıyor: Bu yeni süreçte asıl mesele, Suriye'nin geleceğini inşa etmektir. Savaşın yıktığı şehirler, parçalanan toplumsal yapılar ve kaybolan güven ortamı, sadece beton yapılarla değil, sosyal ve psikolojik bir dönüşümle onarılmalıdır.
Türkiye, bu inşa sürecinin öncüsü olmalıdır. Çünkü savaş süresince Suriye halkına en büyük desteği veren, onları misafir eden ve Suriye'nin barışı için en çok çaba sarf eden aktör de Türkiyeydi. Bu nedenle, inşa sürecinin liderliğini üstlenmek, Ankara'nın hakkı ve tarihsel sorumluluğudur. Türkiye’nin isteği sadece yıkılan şehirleri yeniden yapmak değil, aynı zamanda Suriye'yi, bölge ülkeleri için bir istikrarsızlık kaynağı olmaktan çıkararak güvenli ve uyumlu bir komşuya dönüştürmektir.
Özellikle, batılı ulusötesi medya kuruluşları ısrarla Türkiye’nin SMO (Suriye Milli Ordusu) ve HTŞ (Heyet Tahrir Şam) gruplarına destek verdiğini iddia etseler de, onlara en güzel cevap Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye ile açıklamasıydı: 'Hiçbir ülkenin çakıl taşında dahi gözümüz yok'
İdlib bölgesinde görev yapan sivil yönetimin başında olan Muhammed el-Beşir zaten rejimin devrilmesinin ardından kurulan geçici yönetimin Mart 2025'e kadar işbaşında olacağını, geçici yönetimin önceliğininse güvenliğin sağlanması, istikrarının korunması ve halka temel hizmetlerin sunulması gibi kritik görevler olduğunu söylemişti.
Hal böyleyken, geçici hükumetin bile 2025 yılının Mart’ına kadar görev başında olacağı dile getirilmişken, Rus siyaset bilimcinin şimdiden Suriye'deki yeni hükümetin Ankara'ya bağımlı olacağını iddia etmesi asılsız bir iddia olmaktan öte, profesyonelliğe yakışmayacak bir tutumdur.
3.iddia: Türk Rus ilişkilerinin geleceğini ABD’deki yönetim değişikliğinin belirleyeceği iddiası:
Daha birkaç gün önce Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gruşko, Rusya ve Türkiye'nin ikili münasebetlerinin kesintiye uğratmadığını belirterek Ankara ile tüm konularda diyalog halinde olunduğunu dile getirmişti.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Perşembe günü geç saatlerde başkent Ankara'ya iniş yapması, Erdoğanla durum değerlendirmelerinde bulunması da sürecin Erdoğan olmadan hallolmayacağını, Türkiye’nin bu süreçte kimseyi beklemeyeceğini gösteriyor.
Tabii ki, Trump döneminde ilk akla gelen elbette ABD’nin PKK’yı vekil aktör olarak kullanması ve YPG meselesi olacak. Bu mesele bugün son derece dinamik bir zemin üzerinde bir paket gibi duruyor. Uzmanlara göre, PKK/PYD; İran-İsrail, İran-ABD, ABD-Rusya rekabetlerinin hâlâ bir aracı, vekil bir aktörüdür ve üstelik ABD, hasbelkader PYD’nin patronu olmaktan çekilir ve Suriye’de risklerle mücadele etme sorumluluğunu Türkiye’ye devrederse PYD’nin başka patronlar için çalışma dönemi de başlayabilir. Bu nedenle ABD adına, PYD en önemli/en güçlü vekil araç olmasa da İran-İsrail politikasının temel kontörleri belirlenmeden kolay kolay vazgeçilecek bir aktör değil. Bu aktörün mükemmel bir vekil aktöre dönüşmesi önündeki en önemli sınırlandırıcı güç ise Ankara.
Yani, Türkiye Rusya ilişkilerinde ABD’nin etkisi olabilir, ama Türkiye‘nin Rusyayla ilişkilerinde Trump’ın güdümünde olacağını söylemek oldukça yanlıştır.
Sonuç olarak:
- Rus siyaset bilimci, Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Direktörü Andrei Kortunov’un Türk Rus ilişkileriyle ilgili söyledikleri asla gerçekleri yansıtmamaktadır,
- Rus Türk ilişkilerinde sorunların birikmesi asılsız bir iddiadır,
- Rusyayla Türkiye arasında Afrika kıtası ile ilgili çıkar çatışmalarının olması iddiası gerçekleri yansıtmamaktadır, Suriye'deki yeni hükümet Ankara'ya bağımlı olup olmayacağı henüz bilinen bir durum değil. Türkiye’nin de, geçici hükumetin şuan en önemli önceliği ülkede istikrarın sağlanmasıdır,
- Türk Rus ilişkilerinin geleceğini ABD’deki yönetim değişikliğinin belirleyeceği iddiası da asılsız bir iddiadır. Zira bölgede Türkiye’nin önemli bir aktör olduğu bilinen bir gerçek, ABD yönetimi de bunu çok iyi bildiği için kesinlikle ilişkileri germeyecektir. Ayrıca, Türkiye Rusyayla bölgesel konuları ile görüşmelerini sürdürmekte kararlı.