Geçtiğimiz günlerde Sputnik Ermenistan sitesi sözde Türkiye’nin genişlenme siyaseti üzerine Ermeni siyaset bilimcilerle bir röportaj gerçekkleştirdi. Ermeni siyasetbilimciler Voskanapat analitik merkezi müdürü siyaset bilimci Hrant Melik-Şahnazaryan ve APRI Ermenistan araştırmacısı Sergey Melkonyan Suriye’deki gelişmeler ve bu sürecin Güney Kafkasya'ya etkisi üzerine bazı iddialarda bulundular. Faktyoxla Lab (Teyit laboratuvarı) olarak bu iddaların ne kadar doğru olup olmadığını okurlarımız için araştırdık.
Öncelikle, her zaman olduğu gibi Ermeni siyasetbilimcilerinin Türklere genel anlamda nefretle yaklaştıklarını ve son olaylara da bu çıkmaz üzerinden baktıklarını anımsatalım. Şimdi ise Ermeni siyaset bilimcilerin iddialarına odaklanalım.
1.iddia: Eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki nüfuzunu yeniden tesis etme arzusu, Türkiye'nin bugünkü tutarlı politikasıdır.
Bu iddanın doğru olup olmadığını anlamak için öncelikle Türkiye’nin olayların başladığı günden bu yana nerde durduğuna bakmamız gerekiyor. Uzmanlar da Suriye krizi boyunca Türkiye’nin tarihin doğru tarafında yer alan nadir aktörlerden biri olduğunu doğruluyor. Uluslararası aktörler de
Türkiye’yi bu değişimin en önemi kazananı olarak sunuyor. Türkiye ne istiyordu?!
1. Suriye’nin toprak ve nüfus bütünlüğü çerçevesinde terör unsurlarından temizlenmesi
2. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde ülkelerine dönmeleri,
Ayrıca, Suriye üzerinde yıkıcı şekilde nüfuz oluşturmaya çalışan dış güçlerin de ülkeden tasfiye edilmesi Türkiye’nin öncelikleri arasındaydı.
Bunun dışında, Ankara'da 15. Büyükelçiler Konferansı'nın açılışında konuşan Dışişler Bakanı Hakan Fidan’ın, "Zor günlerinde Suriyeli kardeşlerine el uzatmış Türkiye’nin, Şam'da açılan yeni sayfada da yanlarında olacağını" demesi, ayrıca Suriyelilerin güvenli ve gönüllü geri dönüşlerinin sağlanması ve ülkenin yeniden imarı için çalışmaların sürdürüleceğini belirtmesi Türkiye’nin tutumu açısından dikkat çekici hususlardan olmalı.
Fidan aynı zamanda şu cümleleri de kullandı: ‘‘IŞİD ve PKK'nın mevcut durumdan fayda sağlamasının önlenecek ve Suriye terörizm için güvenli liman olmaktan çıkarılacak."
Ayrıca, sürecin bir de sınır tehdidi açısından da önemi büyük. Şöyle ki, muhaliflerin kontrolündeki örneğin Münbiç şehri Fırat Nehri’nin Türkiye’ye en yakın geçiş noktalarına hakim olma özelliğini taşımaktadır.Yani, Türkiye şunu iyi biliyor ki, ABD’nin PKK’ya verdiği destek nedeniyle zamana yayılacak PKK ile mücadelede Münbiç’e hakim olmak bir avantaj. Örneğin askeri bağlamda Münbiç’in DAEŞ’in ya da diğer terör örgütlerinin kontrolünde olmaması, Fırat Nehri'nin doğusuna yapılacak müteakip harekatlarda Türkiye’ye PKK’nın yapabileceği geniş cepheli asimetrik saldırıları önleme imkanı tanıyor.
Bu da şu anlama geliyor ki, Suriye sınırındaki bölgelerin PKK'nın elinde olması Türkiye’nin hudut boyundaki ve gerisindeki meskunlara veya güvenlik kuvvetlerine yönelik saldırıların planlanmasına, hazırlığına ve icrasına yol açabileceği için Türkiye bölgede güvenliğin sağlanmasını istiyor. Yani sürecin Ermenilerin iddia ettiği gibi Türkiye’nin Eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki nüfuzunu yeniden tesis etme arzusuyla bir ilgisi bulunmamaktadır.
2.iddia: ‘‘Elbette Ermenistan için en büyük tehdidi Zengezur koridoru bağlamında Türkiye'nin emelleri oluşturuyor. Daha gerçekçi konuşursak, Türkiye İran'ı vurmak değil, Ermenistan'ı vurarak İran'ın kuzeye çıkışını kapatmak istiyor.’
Öncelikle siz bir Ermeni’ye Türkiyeyle ilgili bir soru soracak olursanız, cevabı muhtemelen şöyle olacaktır: “Türkiye, 1991’den bu yana Ermenistan’ı tanısa da, onunla diplomatik ilişlkiler kurmamış, bunu üçüncü bir ülkeyle (yani Azerbaycan’la) münasebetlere bağlamıştır. Şimdiye kadar sınırını kapalı tutarak ekonomik ambargo uygulamıştır. Zaten Türkler 90 sene önce, yani tarihi açıdan da Ermenileri bu coğrafyadan silip süpürmeyi, onlara soykırım yapmayı bir strateji haline getirmişlerdir...”. Ermenistan’daki kamuoyunda bu düşüncelerin yaygın olduğunu, çeşitli ülkelerde yaşayan diaspora Ermenileri denilen kesimde ise bu fikirlerin çok katı bir Türk ve Türkiye düşmanlığına dönüştüğünü herkes üç aşağı› beş yukarı gözlemleyebilir. Dolayısıyla, bu gözleme göre, sorun Türkiyedir.
Biliyoruz ki, 2.Karabağ Savaşı’nın ardından Türkiye sürekli olarak Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde somut adımlar atmaya başladı. Ankara ve Erivan arasında 2022 tarihinde normalleşme görüşmelerini başlatmak üzere özel elçiler atandı. Washington eski Büyükelçisi Serdar Kılıç Türkiye’nin özel elçisi olarak atanırken, Ermenistan Parlamentosu Başkan Yardımcısı Ruben Rubinyan ise Ermenistan’ın temsilcisi olarak atanması ve bu iki diplomatın ilk görüşmelerini 14 Ocak 2022 tarihinde Rusya’nın Moskova kentinde gerçekleştirmeleri, bu görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkilerin tam normalleşmesini amaçlayan müzakerelerin herhangi bir ön koşul olmaksızın sürdürülmesi konusunda mutabakata varılması aslında Türkiye’nin bu konudaki çabalarının birer göstergesi.
İrevan yönetimi daha önceki toplantıları Türkiye ve Ermenistan yerine üçüncü ülkelerde yapmak istemişti. Ancak daha sonra görüşmelerin artık Erivan’da veya Ankara’da yapılması gerektiğini de sık sık vurgulamaya başlandı ki, bu da kuşkusuz resmi Ankara’nın çabaları sayesinde oldu.
Şunu da biliyoruz ki, daha öncesinde sürecin bir tarafında “Ortak Tarih Komisyonu” kurulması yoluyla ilişkilerin en çetrefil konusunu da ele almak öngörülmüştü. Bu sefer ise Ermenistan Başbakanı Paşinyan özellikle kendi ülkesindeki eleştirileri yönetebilmek açısından daha önceki sürece benzer bir durumun -en azından şimdilik- söz konusu olmadığını, sadece iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesini hedeflediklerini söylüyor. Bu bir anlamda “aramızdaki sorunları çözmeyi değil, sorunları bir kenarda tutup, ilişkiyi başlatmayı konuşacağız” demek. Bu hem Türkiye açısından, hem de Ermeniler açısından önemli bir terminoloji. Bunu yapan da Türkiye.
Ayrıca, Azerbaycan’ın son yıllarda Güney Kafkasya’daki güç dengesini değiştirmesi hem Iran’ı, hem de Ermenistan’ı rahatsız ediyor. Bölgedeki jeopolitik değişimler, Ermenistan ve Azerbaycan'a komşu olan İran'da da haliyle kaygıları artırmış durumda. Tahran Azerbaycan ana karasını Ermenistan toprakları üzerinden Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne bağlayacak doğu-batı yönlü Zengezur Koridoru’na şiddetle karşı çıkıyor ve bunun altında yatan neden de şu: açılacak Zengezur koridoru tarihi Azerbaycan toprakları olan Batı Zengezur’un da Azerbaycan’ın kontrolü altında olmasını da sağlayacak ki, Iran, böylesi bir durumun, Tahran'ı müttefiki Erivan'dan ayıracağından endişeli.
Ama, Türkiye zaten yıllardır, üç Güeny Kafkasya ülkesini (Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan) ve üç komşu ülkeyi (Türkiye, İran,Rıusya) bir araya getirecek olan 3+3 modelini hep dillendiriyor ve bu yönde somut adımlar da atıyor.
Hal böyleyken, İran’ı devre dışı bırakmak için Türkiye’nin Ermenistan’ı yok edeceğiyle ilgili fikri ortaya atmak hangi aklın ve mantığın ürünü?!
3.iddia: Suriye krizine gelince, elbette Türkiye açısından da pek çok risk ve tuzak var:
Bu iddiada kısmen doğruluk payı var, ama olay şu: halihazırda bölgesel konjektör, Türkiye’nin lehine gözüküyor. Bölgeden Rusya’nın çekilmesi, İran’ın kovulması Türkiye’nin terörle mücadelede önünü açmıştır. SMO, Tel Rifat ve Münbiç’ten sonra Ayn el-Arap ve Kamışlı’yı YPG teröristlerinden temizlemelidir. 30 km’lik güvenlik kuşağı tüm terör bölgesini kapsayacak şekilde genişletilecek ki, bu resmi Ankara’nın en önemli öncelikleri arasında. Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye başat rol oynayacak ve Türk müteahhitleri için yeni fırsat kapıları açılacaktır. Aynı zamanda Türkiye, büyük bir göç yükünden kurtulacak; iş gücü ihtiyacı ve ücretleri artacaktır. İşsizlik rakamları aşağı inecektir. Konut fiyatları ve kiralarında da gerilemeler olacak ki, bu da Türkiye’nin ciddi anlamda rahat nefes almasına neden olacak.
Ve ayrıca, şuan Türkiye’de hakim olan genel görüş şu yönde: ‘’ Suriye’deki sorunlardan en çok biz etkileniyor ve zarar görüyorsak, en fazla ağırlığı olan ülke de biz olmalıyız.’’
Sonuç olarak:
-Ermenilerin Eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki nüfuzunu yeniden tesis etme arzusu, Türkiye'nin bugünkü tutarlı politikasıdır şeklindeki savları kesinlikle yanlıştır ve bölgesel konjektürde Türkiye’nin öyle bir önceliği bulunmamaktadır,
- Suriye’nin toprak ve nüfus bütünlüğü çerçevesinde terör unsurlarından temizlenmesi, mültecilerin kendi ülkelerine geri gitmeleri ve o civarda ulusal güvenliğin sağlanması Türkiye’nin öncelikleri arasındadır ki, bu da her ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de en doğal hakkıdır,
- Ermeni siyaset bilimciler Ermenistan için en büyük tehdidin Zengezur koridoru bağlamında Türkiye'nin emelleri oluşturduğunu iddia ettiklerinde asla hiçbir gerçeğe dayanmamaktadırlar. Türkiye’nin Ermenistan’ı yok etme hayali yoktur ve gelişen konjektürde Türkiye Ermenistanla ilişkilerini normalleştirmek için çaba harcarken, Ermenilerin hala bunu tehdit olarak algılaması pek te mantıklı değil,
-Türkiye için Suriye’deki risklere gelince, burda bazı gerçeklerin var olduğunu biliyoruz, ama şuan Türkiye zaten öncelikle Suriye’de istikrarın sağlanmasını ve o bölgeden gelebilecek tehditlerin ortadan kalkmasını istiyor