ABD'li televizyon kuruluşu CBS News, Rusya'nın NATO kuşatmasına karşı Donbass'a başlattığı askeri harekatla ilgili yaptığı bir haberde, İstanbul'u Yunanistan'ın bir parçasıymış gibi gösterdi. ABD'li televizyon kuruluşu CBS'nin yaptığı yayında, turuncu ile gösterilen Yunanistan ile birlikte İstanbul'da turuncu olarak gösteriliyor.
Yapılan haberin alt yazısında ise "Rus gemileri Türkye'den geçiyor. Ukrayna Türkiye'den Rusya'nın geçişini engellemesini istiyor." yazmakta.( Kaynak)
Konuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, ABD‘nin CBS News televizyonuna uyarı mektubu gönderdi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, İletişim Başkanı Fahrettin mektubunda, bu yanlışın ivedilikle düzeltilmesini ve gerekli izahatın yapılmasını istedi.
Altun mektubunda, şunları kaydetti:
“CBS News televizyonunun, Rus savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişine dair bir haberde Türkiye’nin en büyük şehri olan ve 1453’ten bu yana Türk milletinin egemenliği altında bulunan İstanbul’u Yunanistan toprağı gibi gösterdiği dikkatime getirildi. Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde maksimalist talepleriyle bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve NATO’nun Doğu kanadını zayıflattığını göz önünde bulundurarak, kanalınızın art niyetli olmadığını umduğumuz bu hatasını resmen ve açık bir biçimde protesto ediyoruz. Yapılan hatanın tekrarlanmaması ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tartışmaya açabilecek her türlü adımdan kaçınılması hususlarında gerekli tedbirlerin alınmasını ve dün yaşanan olayla ilgili bir izahat verilmesini bekliyoruz.”( Kaynak)
Faktyoxla Lab. olarak Amerikan ve Batı medyasında şimdiye kadar Türkiye aleyhinde yazıları ve bunların asıl nedenlerini araştırdık.
Araştırmalarımız sırasında aslında basın ve düşünce kuruluşları değil, akademi ve diğer bağımsız görünümlü örgütler tarafından da ortaya koyulan Türkiye karşıtlığının, 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle farklı bir evreye taşındığını ve Türkiye’nin bu dönemden sonra Hitler Almanya’sındaki pratiklerle ilişkilendirilmeye başladığını gördük. Özellikle, 15 Temmuz sonrasında bir anlamda mecburi hale gelen güvenlik politikalarının “gücün temerküzü” ve “muhalefetin tasfiyesi” olarak yorumlanması, Türkiye’nin içinde olduğu bağlamı anlamak yerine onu mahkûm etmeyi amaçlamakta. Washington merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’tan Center for American Progress’e, New York Times’tan Guardian’a kadar hemen her alanda açık biçimde kendini gösteren bu yaklaşım, Türkiye’deki sosyo-politik gerçekliğin belirli yönlerine odaklanmakta ve diğer bazı açıları görmezden gelerek sübjektif bir söylem alanı inşa etmekte.( Kaynak)
Örneğin, Fransa devlet televizyonu France2 ile Kanada, İsviçre ve Belçika ile ortak devlet kanalı TV5 ve sınırlı da olsa devlet yardımı alan Agence France-Presse (AFP) başta olmak üzere, Fransız yazılı ve görsel medyası yıllardır bu şemaya uygun yayın yapıyor. 7 Haziran (2015) genel seçimlerine kadar “Otoriterleşen Erdoğan”, “laiklikten sapan” veya “ekseni kayan” Türkiye temasını işleyen bu medya, 1 Kasım seçimlerinden, hatta çok daha öncesinden itibaren “Pantürkizm ve Panislamizm’e dayalı Yeni Osmanlıcı” bir politika izlemekle suçladığı sözde Erdoğan ve AK Parti iktidarına, özde ise Türkiye’ye karşı, Kürtlerin temsilcisi olarak takdim ettiği PKK’ya ve Suriye’deki kolu YPG’ye açık destek veriyor.( Kaynak)
Türkiye karşıtı yayınlarıyla bilinen Fransız Le Point dergisi, 2020 yılının Kasım ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapağına taşımıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapak fotoğrafı yapan Le Point, “Uluslararası İslamist karşısında Fransa. Yeni saldırılar, her yandan gelen tehditler ve Batı’nın korkaklığı. Yalnız mıyız?” sözlerini kullanmıştı. Fransa’da ‘İslamist’ kelimesi, basın ve siyasetçiler tarafından terör ile bağdaştırılarak kullanılıyor.
Derginin sosyal medya hesabından da içeriğe ilişkin paylaşımda bulunularak, “Fransa İslamcı enternasyonal ile karşı karşıya. 2015 saldırılarının ardından dayanışmadan uzak olan Fransa, bugün her taraftan saldırıya uğruyor” denilmişti.
Le Point dergisi daha önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a diktatör benzetmesi yapmış, çirkin ifadelerle kapağına taşımıştı.( Kaynak)
Alman Tagesspiegel, son yayınladığı analizde, Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politika konusunda attığı kararlı adımları inceleyen bir yazıya yer verdi.
Erdoğan’ın, Türkiye’yi bölgesel bir güç haline getirdiğini aktaran Tagesspiegel, bu güç sayesinde AB VE ABD’den bağımsız olarak aldığı kararlarla dış politika konusunda hiçbir ülkeye taviz vermeyen bir yol izlediğini söyledi. Erdoğan yaptırım tehditlerinden etkilenmiyor” başlıklı haberde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politik gücüne dair oldukça ses getiren ifadelere yer verildi. (Kaynak)
Almanya'da yayın yapan Die Zeit gazetesi, "Erdoğan gaz tartışmasında taviz vermiyor" başlıklı bir yazıda, "Türkiye hakkı olanı alacak" ifadelerine yer verdi.
Yükselen tansiyonun azalması için Avrupa Birliği, ABD'nin yanı sıra NATO'nun devreye girdiğine vurgu yapılan haberde, Almanya'nın Atina ve Ankara ile temasta olduğuna dikkat çekildi.
Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD'nin devlet kanalları da büyük bir ortaklık kurarak 29 Nisan'da 'Türkçe' dijital yayına başladı. İngiliz BBC, Amerikalı VOA ve Fransız France24, Alman DW'nin öncülüğünde Youtube'den ortak Türkçe yayın yapmaya başladı. Her 4 kuruluşun devlete ait olması medya operasyonunun boyutlarını açıklıyor. 4 kanalın dünyanın başka bir yerinde benzer bir ortaklığı bulunmuyor. ( Kaynak)
Daha önce de Almanya'da çekilen “Erdoğan’ın Hizmetinde” isimli belgesel, ZDF'de yayınlanan Zoom haber programında gündeme getirilmişti. Belgeselde Türkiye'nin Almanya'da yürüttüğü sözde istihbarat faaliyetlerine dikkat çekildi. Almanya’da MİT’e çalışan 8 bin kişinin bulunduğunu iddia eden ZDF televizyonu, bu faaliyetlerin yürütülmesinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı 900 caminin önemli bir rol oynadığı iftirasını atmıştı.
Türkiye'ye yönelik düzenlenen iftira programında PKK'nın sözcüsü milletvekili Sevim Dağdelen, FETÖ'cü bir aile, FETÖ'cü Hayko Bağdat, sözde bir gizli servis uzmanı, HDP'li Turgut Öker, sözde eski bir MİT muhbiri ve PKK'lı bir temizlik görevlisi söz almış ve söz alan bu kişiler, Türk imamların Cumhurbaşkanı Erdoğan'a muhalif olan kişileri doğruda konsolosluk ve büyükelçiliklere aktardığı yalanının da savurmaktan çekinmemişlerdi. ( Kaynak)
Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Kaplan birkaç gün önce kaleme aldığı ‘’ Asıl hedef Türkiye olabilir! Bir kıvılcım yeter! O yüzden dikkatli olmalıyız!’’ yazısında Batı ittifakının belki de asıl kâbusunun, Türkiye’nin hem dış politikada hem stratejik bakımdan hem de teo-politik olarak bölgede en etkili, kalıcı, derinlemesine nüfûz edecek hâkim güç konumuna yükselmesi olduğunun altını çizerek, Batı ve Amerikan medyasının, düşünce ve sivil toplum örgütlerinin asıl endişesine dikkat çekti. Kaplan, bütün çökertme çabalarına, darbe girişimlerine, PKK, PYD ve FETÖ gibi terör örgütlerini icat ederek üzerimize salmalarına rağmen Türkiye’ye diz çöktürülemediği gibi Türkiye beklendiğinden daha kıvrak bir stratejik zekâ ile bütün iç ve dış tezgâhların hepsini püskürttüğünü söyledi: ‘‘Ve Türkiye’nin büyümesi, bölgesel güç konumunun güçlendirilmesi, İran’ın önüne geçmesi Batı ittifakının başını çeken ABD’yi de, Akdeniz’e açılmasının önündeki en büyük engel olarak Türkiye’yi gören Rusya’yı da kara kara düşündürüyor.
Eğer Ruslar, Akdeniz’e açılamaz ve Arap dünyasında ABD (yani Yahudi gücü) ile İngiltere’den sonra üçüncü büyük güç olamazlarsa yeniden süpergüç olamazlar.
O yüzden orta ve uzun vadede Rusların da, Batı ittifakının da, Çin’in de hedefinde Türkiye’nin önce bölgesel güç, sonra da küresel güç olma ihtimalinin önüne geçilmesi çabası vardır.’’(Kaynak)
Görüldüğü üzere, Yeni Şafak gazetesi yazarının da belirttiği gibi, Türkiye’nin bölgede artan gücü Amerikan ve Batı medyasını da tarafsızlığını bir kenara bırakarak Türkiye’ye karşı tavır almağa zorluyor. O zaman tabii ki, İstanbul’un Türkiye’ye ait olduğunu dahi unutabliyorlar.